Değerli Meslektaşlarımız ve Değerli Basın Mensupları,

Son yıllarda gerek Üniversitemizde, gerekse ülkemizde bizleri doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren gelişmeleri gözden geçirdiğimizde hiç de iç açıcı bir manzara ile karşı karşıya olmadığımızı söylemek yanlış olmaz. Bundan daha da vahimi, olup bitenleri bir ölüm sessizliği ile izliyor olmamızdır. Ülkemizin yakın geçmişine tanıklık etmiş deneyimli kişiler sık sık, ülkemizde,

  • İnsan haklarının bugünkü kadar acımasızca çiğnendiği,
  • Toplumun bu kadar çok bilgi kirliliği ile yüz yüze bırakıldığı,
  • Haksızlıkların bu kadar koyulaştığı,
  • Toplumun bu derece ayrıştırıldığı,
  • Her düzeydeki eğitimin bu derece yozlaştığı,
  • Maddi çıkarcılığın bu kadar öne çıktığı,
  • Adaletsizliğin, vurdum duymazlığın bu derece yaygınlaştığı,
  • Siyasetin bu kadar kirlendiği,
  • Toplum vicdanının bu kadar incitildiği,
  • Cumhuriyet rejimimizin ve onun kurucusu Kemal Atatürk'ün içeride ve dışarıda bu kadar yoğun saldırıya uğradığı,
  • Demokrasi sloganları arasında vatandaş hak ve özgürlüklerinin bu derece umursanmadığı,
  • Üniversitelerimizin ve ülkenin diğer seçkin ve çağdaş kurumlarının bu kadar küçük düşürüldüğü,

Bir dönem yaşanmadığını dile getirmektedirler.

Kendi Üniversitemizden başlarsak, intihal olayları veya iddiaları, bir fakültemizdeki yasadışı hurda malzeme satışı ile ilgili basında çıkan haberler, Tıp Fakültemizde karaciğer nakilleri ile ilgili etik dışı imzasız bir ihbarın perde arkasının bir türlü aydınlatılamaması, Diş Hekimliği Fakültemize dekan atamasında öğretim üyelerimizin tercihinin hiçe sayılarak çok az sayıda oy alan bir öğretim üyesinin YÖK tarafından dekan atanması ve buna üniversitemiz mensupları tarafından ancak cılız bir tepki gösterilmesi yaşadığımız olumsuzluklardan sadece bazılarıdır.

Ülkemizde şu anda hüküm süren korku ve dehşet ortamında üniversitelerimizin artık hiçbir haksızlığa karşı bir fikir bile beyan edemeyecek kadar acizlik içine düşmüş olmaları toplumumuzun geleceği açısından hiç de umut verici değildir.

Oysa, kendi eğitim ve öğrenim düzeyini yeterli görmeyen çoğu yurttaşımızın çocuklarının daha iyi yetişmesi için ne gibi fedakarlıklar yaptığını, onlar için yüksek öğrenim özlemi ile kuyruklarda, sıralarda, kapılarda bekleyen milyonların çektiği zorlukları biliyoruz. Demek ki toplum kendini yenilerken gelecek kuşakların daha bilgili, ahlaklı, objektif, beceri sahibi ve her bakımdan şimdikinden daha üstün vasıflı bireylerden oluşmasını arzulamaktadır. Bunu gerçekleştirmenin başta gelen ön koşulu ise üstün vasıflı yüksek öğretim kurumları, yani üniversiteler ve yüksek okullardır. Şu halde toplumun düştüğü çıkmazlardan bu kurumlarımız kendilerini sorumlu tutmak zorundadırlar. Çünkü bir profesörün, mühendisin, hekimin, yargıcın, savcının, avukatın, öğretmenin, askerin, siyasetçinin, kısaca topluma yön veren ve yöneten bireylerin kalitelisi de kalitesizi de üniversitelerimizin ürünleridir. Kaliteli bireyler yetiştirmek için en başta üniversitelerimiz kaliteli olmak zorundadır. Bunun için de üniversitelerimizin tüm organları ile doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edip toplumu doğruya yönlendirmesi şarttır. Oysa son yıllarda üniversite mensuplarımızın büyük çoğunluğu siyasetin dışında kalmak veya hukuka saygılı olmak gibi görünürde hak verilebilecek gerekçelerle ülke yönetiminde ve hukuk uygulamalarında ortaya çıkan olumsuzluklara karşı tamamen sessiz kalmışlar hatta "susma kararı" almışlardır.

Bu gerçeklerin farkında olan Ege Öğretim Elemanları Derneğimiz ülkemizin daha adil ve daha uygar bir düzene doğru yol alması sürecinde başta yöneticilerimiz olmak üzere herkesi barışçıl bir tavır içinde daha duyarlı ve etkin olmaya çağırır.

Ege Öğretim Elemanları Derneği Yönetim Kurulu