Geçtiğimiz ay Ege Üniversitesi’nde, YÖK’ün kuruluş yıldönümünü ve hazırlanan yasa taslağını, demokratik haklarını kullanarak protesto etmek amacıyla bir araya gelen öğrencilere üniversite yerleşkesi sınırlarında uygulanan orantısız güç ve polis şiddeti henüz hafızalardayken benzer süreçler bugünlerde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde karşımızdadır.

Üst üste yaşanan bu olayların bir tesadüf olmadığı, siyasi otoritenin antidemokratik-baskıcı uygulamalarına karşı toplumun hemen tüm kesimlerinde yaygınlaşan bir hoşnutsuzluk olduğu açıktır. Sanatçılardan, işçilerden, memurlardan, bilim insanlarından kısacası Cumhuriyet’imizin yurttaşlarından gelen bir tepki söz konusudur.

Üniversitelerin bir toplumun sismografları olduğu unutulmamalıdır.

Eğer toplumda yanlış giden, ortak akla, kamu vicdanına sığmayan bir şeyler varsa bunu en önce, toplumun öncüsü olan üniversite ve onun bileşenlerinin sorgulayacaktır, eleştirecektir.

Hele hele bu yanlış, günümüzde YÖK yasa taslağı oluşturma sürecinde olduğu gibi üniversiteyi yeniden şekillendiren bir hazırlıkta akademik dünyanın görüşlerinin büyük ölçüde dışlanmasıyla yapılıyorsa, üniversite emperyalist dünyanın yönlendirdiği şekilde siyasetin ve piyasanın arka bahçesi haline getirilmek isteniyorsa, kamu yararı-gerçek bilim-özerk üniversite kavramları apaçık çiğneniyorsa, üniversite elbette bunu sorgulayacak, eleştirecek, görüşleriyle-eylemleriyle protesto edecektir.

ODTÜ’de olan tam da budur; ODTÜ üniversite olmanın sorumluluğuyla hareket etmiş, ÖDTÜ öğrencisi en doğal demokratik hakkını kullanarak yapılan bu yanlışı siyasi erke bir kez daha duyurmak istemiştir.

Kısacası, ODTÜ öğrencisi üniversitesine sahip çıkmıştır.

Ne mutlu ki, sonrasında gelişen olaylarda, ODTÜ üst yönetimi de öğrencilerinin özgür ifade gücüne, akademik özerkliğe sahip çıkmıştır.

ODTÜ, tüm ülkenin ve tarihin gözünde öğrencisi-öğretim üyesi-derneği ve üst yönetimiyle “üniversite”nin ne olduğunu gösteren çok iyi bir sınav vermiştir. Biz ODTÜ öğrencisini, ODTÜ üst yönetimini bu sağduyulu dik duruşları için kutluyor ve bu “üniversite duruşu”nun tüm üniversitelerimizce de örnek alınmasını diliyoruz.

Özgür ve özerk bir gerçek üniversite ortamı, otoritenin ve her türlü dış baskının etkisinden korkmaksızın, ister öğrenci, ister öğretim elemanı bir üniversitenin tüm bileşenlerinin görüşlerini ifade etmekte kendisini özgür hissettiği ve bu özgürlüğün güvence altına alındığı bir ortamdır. ODTÜ’de yaşanan şiddet ve orantısız güç gösterisi, bizzat devletin polis güçlerinin bu güvenceyi nasıl sabote ettiğini göstermektedir. Evrensel bir üniversitenin teminatının polis ve güvenlik güçleri değil, özgür düşünceyi temel alan bir akademik anlayış olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Üniversitede ve kamunun tüm alanlarında demokratik haklarını kullanan kesimlere uygulanan baskıcı anlayışı ve orantısız gücü kınıyoruz.

Siyasi otoritenin üniversiteyi ve bileşenlerini hedef alan son açıklamalarını kabul edilmez buluyor, üniversitelerin sadece bilim ve teknoloji alanında değil, özgürlük, demokrasi ve insanlığın gelişimi gibi toplumsal alanlarda da yaşamsal öneme sahip olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Siyasi erk başta olmak üzere üniversiteyi baskı altına almak isteyen tüm taraflar unutmamalıdırlar ki, tarih bu tür girişimlerin çok sayıda başarısız örnekleriyle doludur. Üniversite her zaman, er ya da geç onuruyla ayağa kalkmış ve demokrasi-aydınlanma yolunda toplumdaki öncü rolünü sürdürmüştür.

Bu süreçte, bazı üniversite yöneticilerinin evrensel değerlerle ve bilim insanlığı onuruyla bağdaştırılamayacak açıklamalarını da esefle izliyor ve reddediyoruz. Sadece üretilen teknolojiye odaklanan ve bu dar çerçevede olayları irdeleyenler unutmamalıdırlar ki, fikir özgürlüğünden ve eleştirel düşünceden nasibini almamış bir kurum, üniversite değildir. Böyle bir kurumda, belli süre için belki teknoloji üretebilir ama gerçek bilim üretilemez. Bu yöneticilere, toplumsal olaylar karşısında görüşlerini mevcut siyasi otoriteden ve her türlü dış etkiden bağımsız olarak, sadece evrensel değerlerin ve bilimin yol göstericiliğinde ortaya koymaları gerektiğini hatırlatıyoruz.

Angell’in dediği gibi, “Hanedanlar gelir ve gider, krallıklar ve devletler yükselir ve çöker, ama tüm bu değişime uğrayan dünyevi işlerin ortasında insana ait en yaşamsal ve en kalıcı kurumlar, gerçek üniversitelerdir.”

Prof. Dr. Ferhan G. Sağın

EGÖDER Başkanı

EGE ÜNİVERSİTESİ