Yükseköğretim Kurulunun Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Ege Öğretim Elemanları Derneğinin YÖK Hakkındaki Kamuoyu Açıklaması

6 Kasım 2009

On iki Eylül askeri yönetimin, üniversiteleri ve üniversite hocalarını bir düzen ve disiplin altına almak amacıyla kurduğu Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 6 Kasım 1981 tarihindeki kuruluşundan buyana geçen 28 sene içerisinde, esas kuruluş amacını mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir. Gelinen noktada üniversite hocaları doğru bildikleri konularda bile yorum yapmaz duruma düşürülmüşlerdir. Bunda 12 Eylül darbesinin hemen ertesinde üniversite hocalarına uygulanan baskının büyük etkisi yadsınamaz. Ancak bu baskı ve suskunlaştırma politikası YÖK’le birlikte daha da sistematik biçimde devam ettirilmiştir.

YÖK, geçen bu süre içerisinde anayasal kuruluş olma özelliğini de kaybetmiş ve son başkanı ve kurul üyelerindeki değişiklikler ile de siyasi erkin adeta bir özel dairesi haline getirilmiştir. Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, YÖK başkanlığına atandığı 12 Aralık 2007’den beri üniversitelerimizi siyasal görüşleri doğrultusunda yeniden yapılandırmanın gayreti içerisindedir. Daha görevine başlar başlamaz yasaları görmezden gelerek yaptığı türban açıklaması ortamı olabildiğince germiş ve kendisinin ve yeni YÖK yönetiminin misyonunu açıkça ortaya koymuştur. Akşamdan sabaha alınan ve kimi uygulamaya giren, diğerleri ise kamuoyundan gelen tepkilerle zamana bırakılan,

1) Büyük üniversitelerin bölünmesi,

2) Öğretim elemanı rotasyonu,

3) Tahsisli kadrodaki araştırma görevlilerine sınav zorunluluğu,

4) Öğretim elemanları maaş karşılığı haftalık ders yüklerinin artırılması,

5) Üniversite giriş sınavında eşit katsayı,

6) Yaşayan Diller Enstitüsü,

gibi kararlar üniversite camiasında ve toplumda büyük tepkilere yol açan anti demokratik uygulamalardan bazılarıdır.

Öğretim üyeliğine giden yolun başlangıcı olan araştırma görevliliği kurumu, önceleri üniversitelere araştırma görevlisi kadrolarının yeterli olarak verilmemesi, akabinde tahsisli kadrodaki araştırma görevlilerine de sınav zorunluluğu getirilmesi ve bundan da önemlisi maaşların çok düşük tutulması nedeniyle olabildiğince zayıflatılmıştır.

YÖK üniversitelerden gelen bütçe, kadro ve öğrenci kontenjanları gibi teklif ve öneriler doğrultusunda değil daha çok iktidarın hoşuna gidecek kararları alarak uygulamaya sokma yarışı içerisine girmiştir. Vakıf üniversiteleri ve ikinci öğretim uygulaması ile paralı eğitimin yolu açılmış, öğrenci kontenjanları, üniversitelerin olanaklarını aşar şekilde her yıl olabildiğince artırılmıştır. Üniversiteler birer ticarethaneye döndürülerek döner sermaye gelirleri esas tutulmuştur. Artık bir sonraki proje her üniversitenin kendi gelirini kendi olanakları ile elde etmesi ve devletten yardım almaması olacaktır. Türk eğitim sistemi gibi üniversitelerimiz de yozlaştırılarak etkisizleştirilmektedir. Üniversiteler devletin sırtındaki yük olarak görülmektedir. Bu anlayışla bir ülkenin asla ilerleyemeyeceğine inanıyoruz. Zaten hedeflenen de budur.

Peki üniversitelerimiz YÖK ile bilimsel anlamda ne düzeye gelmişlerdir? Ne yazık ki buna da olumlu bir yanıt vermek oldukça zordur. Kadro atama ve yükseltmelerinde konulan kriterler ve bilimsel makalelere teşvik ödemesinin getirilmesiyle ülkemizin yıllık toplam ve milyon kişi başına yıllık makale sayılarında önemli sayılacak düzeyde artışlar olmasına karşın üretilen bu makalelerin dünya bilimine katkısında ya da üretilen patent sayısında önemli bir değişim, önemli sayılabilecek bir başarı elde edilememiş ve ülke ekonomisine ve refahına da önemli sayılabilecek bir katkısı olmamıştır. Ülkemizde kabul edilen patentlerin yerli tasarımcılara ait olan kısmı 1990 yılında ve bugün değişmeden % 7,5 olarak kalmıştır. Yani başka bir değişle söylemek gerekirse ülkemizde üretilen patentlerin ancak % 7,5’u yerlidir.

Üniversitelerin araştırma kurumu özelliği neredeyse tamamen görmezden gelinmiş, popülist anlayışlarla, alt yapısı ve personel durumu düşünülmeden neredeyse her büyük ilçede bile bir üniversite kurulmuş ve bu suretle üniversitelerimiz gerçek anlamda üniversite olma özelliklerini yitirerek birer yüksek okul düzeyine indirgenmiştir. Sonuç olarak, bilimsel açıdan gelinen nokta tam anlamıyla bir fiyaskodur.

Ege Öğretim Elemanları Derneği olarak; bilimsel, idari ve ekonomik özerkliğe sahip bir üniversite anlayışının mevcut YÖK yapısı ile sağlanamayacağını savunuyoruz. Bütün bu nedenlerle ve artan üniversite, öğrenci ve personel sayısını da dikkate alarak ülke olanaklarının daha etkili kullanımı açısından, görev ve yetkileri yalnızca üniversitelerimiz arasındaki paylaşım ve eşgüdümü sağlamakla sınırlı olan bir Yükseköğretim Kurulu öneriyor ve bu yönde yasal adımlar atılmasını bekliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

EGÖDER YÖNETİM KURULU