İzmir barosu, manisa barosu, izmir tabip odası, veterinerler odası ege bölge şubesi, ege öğretim elemanları derneği, cumhuriyetçi avukatlar grubu ortak basın açıklaması:

Cumhuriyetimizin Temel Kurumlarına Saldırılar

Basın ve Kamuoyuna

1 Haziran 2007

ABD ve AB’nin desteğini arkasına alan, Büyük Orta Doğu Projesi EŞBAŞKANLIĞI görevini üstlenen siyasal iktidar başta Cumhurbaşkanlığı kurumu olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetler, Üniversiteler, Yüksek Öğretim Kurumu, Yargıtay, Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu, Barolar, Türkiye Barolar Birliği, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıçlar ve Savcılar Birliği, TRT, Danıştay ve en son Anayasa Mahkemesi olmak üzere, anayasal kurumlar ile çatışma ve kavga halindedir. Daha açık ve net bir biçimde ifade etmek gerekirse siyasal iktidar bu kurumlara karşı adeta savaş açtığı izlenimi vermekte, bu kurumlardan ele geçiremediklerini yasa dışı odakların hedefi haline getirebilecek beyan ve davranışlardan sakınılmamaktadır.

Bu yüzden 2002 tarihinden bu yana Türkiye’de anayasal kurumlara yönelik sözlü yada eylemli saldırıların ardı ve arkası kesilmemiştir.

Anlaşılan odur ki ve verdiği karar nedeniyle hedef gösterilme ve saldırı sırası Anayasa Mahkemesine gelmiştir. Türk Ulusu adına yargı yetkisi kullanan yasa, yasa gücünde kararname Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğü ve benzeri düzenlemelerin Anayasaya uygunluğunu denetleyen, yüce divan görevi yapan Anayasa Mahkemesine karşı bu mahkemenin verdiği karar nedeni ile Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bunu “yüzkarası olarak” nitelendirmiştir. Bu beyan yakışıksız ve çirkin bir beyandır, RTE’nin işgal ettiği makam ile bağdaşmamaktadır. Bu davranışı şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Başbakanı sorumlu ve sağduyulu davranmaya bir kez daha çağırıyoruz.

Siyasal iktidarın anayasal kurumlara yönelik bu hasmane tutum ve davranışı ne ilktir ve nede son olacağa benzemektedir.

2002 yılından bu yana anayasal kurumlara yönelik beyan ve davranışları kısaca özetleyecek olursak:

Saldırılar Dizisi

I)Cumhurbaşkanına Saldırı

Türkiye’deki demokratik laik hukuk düzenini ılımlı İslam adı altında AB ve ABD destekli şeriat düzenine dönüştürmek isteyen siyasal iktidar her fırsatta akıl ve bilim eksenine dayalı demokratik hukuk düzeninin ve Atatürk devrim ve ilkelerinin ödünsüz savunucusu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i yıpratmaya dönük açıklamalardan sakınılmamış, ülkenin birliğini ve dirliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı kurumu her fırsatta hedef alınmıştır.

II) Danıştaya Saldırı

2006 yılında Danıştay 2. dairesinin kamusal alanda türban takılamayacağına ilişkin kararından sonra Başbakan Recep Tayip Erdoğan Danıştay 2. dairesi Başkan ve üyelerini kast ederek “efendi efendi sen öyle karar veremezsin, biz bu kararı tanımıyoruz, bunu ulemaya/ din adamlarına sormanız gerekir” demiş Meclis Başkanı Bülent Arınç ise Danıştay kararını “zulüm” olarak nitelemiş, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’de benzeri açıklamalar yapmış,

Başbakan, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanının bu talihsiz açıklamalarına koşut olarak bir gazetede Danıştay mensupları yasa dışı örgütlere hedef olarak gösterilmiştir.

Bu talihsiz ve kışkırtıcı açıklamalardan sonra Danıştay 2. dairesi başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’in yaşamını yitirdiği ve daire üyelerinin bir kısmının ise bu saldırıda yaralandığı kamuoyunun bildiği bir olgudur.

Danıştay Başkanı tarafından, bu yüksek yargı organına karşı yapılan irticai katliam saldırısı öncesinde koruma talep edildiği ve Danıştay başkanı Sumru Çörtoğlu’nun Yargı organlarının hedef hale getiren beyan ve davranışlardan sakınılması gerektiği yolunda uyarıda bulunmasına karşın Sayın Başbakan'ın, yüksek yargıçların bu istemini yerine getirmediği,

"Onlar her zaman böyle konuşur, biz bildiğimizi yaparız." dediği,

Türban sorunu Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarıyla kesin biçimde çözüme kavuşturulduğu halde, “Siyasal iktidarın, türban konusunu Türkiye'nin gündeminde sürekli tutmak ve bunu politik istismar konusu yaparak, toplumda gerilim yaratmaktan sakınmadığı,

III) Yüksek Öğretim Kurumuna Saldırı

Siyasal iktidar uzunca zamandan bu yana üniversiteleri ve özellikle Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK’ü) ve onun seçkin başkanı Erdoğan Teziç’i hedef alan kışkırtıcı açıklamalar yapmıştır.

Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın kışkırtıcı beyanları ile Danıştay 2.Daire Başkan ve üyelerine yönelik irticai katliam girişiminden sonra;

Bülent Arınç’ın “ herkes kendisini Cumhurbaşkanı’nın seçiminden sonraki döneme hazırlasın veya uyarlasın” tarzındaki demecinden sonra, YÖK başkanı Erdoğan Teziç’e yönelik suikast girişiminde bulunulmuştur.

IV) Türk Silahlı Kuvvetlerine Saldırı

Hakkari ve Şemdinli’de dış odakların provoke ettiği ve güdümlediği olaylar, Danıştay saldırısı, Trabzon’da işlenen rahip cinayeti, İstanbul’da işlenen Hrant Dink cinayeti sonrası Türki Silahlı Kuvvetleri siyasal iktidar ve AB ve ABD güdümlü bir kısım medya tarafından hedef tahtasına oturtulmak ve yıpratılmak istenmiştir. Daha açık deyişle siyasal iktidar dış güdümlü medya ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinin tüm anayasal kurumlarına karşı yürütülen psikolojik harekat ve savaşta karşı cephe içinde yer almıştır. Bununla da yetinmeyen siyasal iktidar dış odakların telkin ve yönlendirmesi ile terör örgütünün kurucusu, yöneticisi ile üyelerine etkin pişmanlık adı altında af getirmeye kalkışmıştır.

V) Anayasa Mahkemesine Saldırı

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda verdiği karar nedeni ile Anayasa Mahkemesine husumet beslediği anlaşılan Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, Anayasa mahkemesi Başkan ve üyelerini hedef olarak aldığı, yargı kararını “yüzkarası olarak” nitelendirdiği, görülmekte ve gözlenmektedir.

Bu davranışları şiddetle kınıyoruz. Siyasal erki elinde tutanları sorumlu ve sağduyulu davranmaya, tahriklerden ve kışkırtmalardan kaçınmaya çağırıyoruz.

Anayasamız yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını kurala bağlamıştır.

Anayasaya göre mahkemeler ve yargıçlar görevlerini yerine getirmede bağımsızdır. Hiçbir makam veya merci yargı yetkisinin kullanılması konusunda mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz (Anayasa 138.madde).

Yasama ve yürütme organları ile İdare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez, bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Yürütme ve idarenin yetkileri sınırsız değildir. Başbakan ve diğer yetkililerin kendilerine tanınan hak ve yetkileri Anayasanın koyduğu kural ve temel ilkelere uygun kullanmaları gerekir.

Anayasamıza göre siyasal partiler “demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.” Ancak siyasal partilerin meşruiyetini koruması için Anayasanın koyduğu temel ilke ve kurallara uygun davranması gerekir. Siyasal partilerin Anayasa ve laiklik karşıtı eylem ve işlemlerin odağı haline gelmesi durumunda Anayasanın 68. maddesi ve siyasi partiler yasasının buna ilişkin kuralları uyarınca işlem yapılması gerekir.

Siyasal erki elinde tutan Adalet ve Kalkınma Partisinin yasa ve Anayasaya aykırı eylem ve işlemlerin odağı haline geldiği, bu siyasal partinin dış odakların desteği ile görevlerini yerine getiren kişi ve Anayasal kurumları yasa dışı odakların hedefi haline getirmekten sakınmadığı, bu siyasal partinin Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını öngören BOP’un eşbaşkanlığı görevini üstlendiği konusunda çok ciddi kanıtlar bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın ve yönetsel makamların yargı kararlarına uygun eylem ve işlem tesis etmeleri gerekirken, bunun tersine Danıştay'a verilen bu karar nedeniyle Başbakan ve Dışişleri Bakanı tarafından eleştiri sınırlarının ötesinde saldırıda bulunduğu,

Türkiye' de siyasi erki elinde tutanların rejim ile ilgili ciddi sorun ve sıkıntılarının olduğu anlaşılmaktadır. Dış odakların rejimi, ılımlı İslam rejimine dönüştürme istekleriyle siyasi iktidarın isteklerinin örtüştüğü, görülmektedir.

Ancak şurası kesin olarak bilinmelidir ki, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetini çoğunluk partisi istese bile teokratik ve totaliter bir düzene dönüştüremez. Rejimi akıl ve bilim ekseninden koparıp, teokratik ve totaliter temeller üzerine oturtamaz. Kaldı ki iktidar toplam seçmenin ¼’ünü yani azınlığı temsil etmektedir.

Devlet organları arasında çatışma ve gerginlik yaratmak, yargı organlarını örseleyip, yıpratmak hiçbir kişi ve kuruma bugüne kadar onur kazandırmamıştır, bundan böyle de kazandırmayacaktır.

Siyasal iktidar meşruiyetini korumak istiyorsa kendisine tanınan hak ve yetki sınırlarını aşmamak, Anayasanın koyduğu kural ve temel ilkelere uygun eylem ve işlem tesis etmek, rejimi parlamenter rejim ekseninden saptırmaya dönük Anayasa değişikliklerinden (emrivakilerden) sakınmak, yargı organlarına ve onların kararlarına saygı göstermek zorundadır. Eleştirmek başka, hakaret etmek ise başka şeydir. Hiçbir kişi veya kurumun Anayasayı ve hukuk kurallarını ihlal etme ayrıcalığı yoktur ve olamaz. Hiçbir makam veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi de kullanamaz ”

Sonuç

Daha önce yaptığımız açıklamalarda vurgulandığı üzere Adalet ve Kalkınma Partisinin Anayasa ve hukuk dışı faaliyetlerin odağı haline geldiği yolunda çok ciddi ve önemli kanıtlar vardır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konuda yapılan başvuruları tamamlamaya konuyu Anayasa Mahkemesinin önüne götürmeye bu siyasal parti hakkında Anayasanın 68. maddesi uyarınca işlem yapmaya bir kez daha çağırıyoruz.

Yargıyı ve yargıçları, her fırsatta suçlayıp, aşağılayan, onları, yasa dışı örgütlerin hedefi haline getiren, Yüksek Mahkeme Başkanlarının iyi niyetli uyarılarına kulak tıkayan Başbakan Recep T. Erdoğan, her fırsatta anayasal kurumlara saldırmayı, devlet organları arasında çatışma ve gerginlik yaratmayı alışkanlık haline getiren TBMM Başkanı Bülent ARINÇ'ı da istifaya ve bağımsız yargı organı önünde hesap vermeye davet ediyoruz.

Av. Nevzat Erdemir
İzmir Barosu Başkanı
Av. Remzi Demirkol
Manisa Barosu Başkanı
Suat Kaptaner
Tabip Odası Başkanı
Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu Adına
Av. Abdülkadir Özdemir
Selim Özkan
Veterinerler Odası YK Üyesi
Prof. Dr. Kayhan Kantarlı
Ege Öğretim Elemanları Derneği YK Üyesi